1. GİRİŞ
Türkiye, 2024 ve 2025 yıllarında iklim değişikliğine bağlı olarak son 65 yılın en ciddi kuraklıklarından birini yaşamaktadır. Meteorolojik verilere göre, özellikle İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Trakya bölgelerinde yağış miktarı uzun yıllar ortalamasının %40 ila %60 altında seyretmiştir (T.C. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, 2025). Bu durum, yalnızca doğal çevre üzerinde değil; ekonomik yapı, toplumsal refah ve özellikle gıda arz güvenliği üzerinde ciddi sonuçlar doğurmaktadır.
Kuraklık, gıda üretiminde hem verim hem de kalite kayıplarına yol açmakta; tarım girdilerinde (su, tohum, yem, mazot) maliyetlerin yükselmesiyle birlikte üretim hacmini düşürmektedir. Bu durumun etkisi gıda piyasalarına da yansımış; gıda enflasyonu 2024 yılı sonunda %72,3’e ulaşmış, özellikle temel gıda ürünlerinde (buğday, ayçiçeği, sebze-meyve, et ve süt ürünleri) arz açıkları oluşmuştur (TÜİK, 2025).
Aşağıdaki tablo, 2023–2025 dönemine ait temel gıda kalemlerinde yaşanan fiyat değişimini ve üretim düşüşünü göstermektedir:
Tablo 1. Temel Gıda Kalemlerinde Üretim ve Fiyat Değişimi (2023–2025)
Ürün | 2023 Üretimi (ton) | 2025 Üretimi (ton, tahmini) | 2023 Fiyatı (TL/kg) | 2025 Fiyatı (TL/kg) |
Buğday | 20.5 milyon | 17.9 milyon | 7,30 | 12,80 |
Ayçiçeği | 2.1 milyon | 1.6 milyon | 13,00 | 21,50 |
Kırmızı Et | 1.5 milyon | 1.2 milyon | 165,00 | 270,00 |
Süt | 23 milyon ton | 19 milyon ton | 12,50 (litre) | 21,00 (litre) |
Domates | 12.8 milyon | 10.1 milyon | 8,40 | 14,20 |
Kaynak: TÜİK (2024, 2025); Tarım ve Orman Bakanlığı Bitkisel ve Hayvansal Üretim İstatistikleri
Kuraklık yalnızca arz tarafını değil, aynı zamanda gıdaya erişimi de doğrudan etkilemektedir. Özellikle düşük gelirli gruplar için, fiyatlardaki bu artış temel beslenme ihtiyaçlarını karşılamayı güçleştirmiştir. Gıda güvencesinin bozulması, yalnızca beslenme kalitesini düşürmekle kalmamakta; çocuklukta gelişim gerilikleri, yaşlılarda hastalık direncinin azalması, mevsimlik işçilerin sağlıksız koşullarda yaşamaya zorlanması gibi çok katmanlı sosyoekonomik sonuçlar doğurmaktadır (FAO, 2023; IPCC, 2023).
Yapılan uluslararası karşılaştırmalar da Türkiye’nin iklim değişikliğine bağlı gıda kırılganlığında alarm veren ülkeler arasında olduğunu ortaya koymaktadır. Global Food Security Index 2024 verilerine göre Türkiye, 113 ülke arasında 61. sıraya gerilemiş; “iklim riskine karşı adaptasyon kapasitesi” göstergesinde ise 100 üzerinden yalnızca 49 puan almıştır (Economist Intelligence Unit, 2024).
Bu bağlamda, Türkiye’nin tarım ve gıda sistemlerini iklim değişikliğine karşı daha dirençli hale getirecek entegre, adil ve sürdürülebilir politikalara acilen ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bilgi notu, söz konusu ihtiyaçlara cevap vermek amacıyla mevcut durumu değerlendirmekte; hem ulusal hem de yerel düzeyde politika yapıcılar için yol gösterici öneriler sunmayı amaçlamaktadır.
KURAKLIĞIN TARIMSAL ÜRETİME ETKİSİ
- Buğday Üretimi:2024 yılında Türkiye’nin buğday üretimi, kuraklık nedeniyle 18.6 milyon tona düşmüştür.Bu, son yılların en düşük seviyesidir
- Verim Kaybı: Kuraklık, tarımsal üretimde %11’lik bir düşüşe neden olmuş, bazı bölgelerde bu oran %40’a kadar çıkmıştır .
- Ekin Yasakları: Adana’nın Seyhan bölgesinde, su kaynaklarının yetersizliği nedeniyle sonbahar ekimleri yasaklanmıştır .
2. GIDAYA ERİŞİM VE GIDA GÜVENCESİ
İklim değişikliği ve 2024-2025 kuraklık süreci, Türkiye’de gıda güvencesi açısından ciddi bir kırılganlık yaratmıştır. Kuraklık, tarımsal üretimi ve tedarik zincirlerini doğrudan etkileyerek temel gıda ürünlerinde arz daralmasına ve fiyat artışlarına neden olmuş; bu durum özellikle düşük gelirli hanelerin gıdaya erişimini ciddi şekilde sınırlandırmıştır.
2.1 Gıda Enflasyonu ve Hanehalkı Etkileri
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2025 yılı Nisan ayı verilerine göre, yıllık gıda enflasyonu %72,3 olarak ölçülmüştür. Özellikle kırmızı et, süt ürünleri, ayçiçek yağı ve ekmek gibi temel tüketim kalemlerinde %80’in üzerinde artış yaşanmıştır. Bu artışlar, gelirinin %50’sinden fazlasını gıda harcamalarına ayıran haneler üzerinde daha baskılayıcı etki yaratmıştır.
Tablo 2. Hanehalkı Gelir Düzeyine Göre Gıda Enflasyonunun Etkisi (2024–2025)
Gelir Grubu | Aylık Gıda Harcaması (TL) | Gıda Harcamasının Gelire Oranı (%) | Gıda Enflasyonundan Etkilenme Oranı (%) |
Düşük Gelirli (%20) | 5.400 | 58 | 84 |
Orta Gelirli (%60) | 6.300 | 37 | 68 |
Yüksek Gelirli (%20) | 7.100 | 22 | 51 |
Kaynak: TÜİK Hanehalkı Bütçe Araştırması (2025), Türkiye Gıda ve Tarım Politikaları Araştırma Enstitüsü (2024)
Bu eğilim, yalnızca açlık ya da kalori eksikliği riskini artırmamakta; aynı zamanda mikrobesin yetersizliği (özellikle demir, protein, kalsiyum eksikliği) gibi daha derin sağlık sorunlarını da tetiklemektedir. FAO (2023) raporuna göre, Türkiye’de 2024 itibariyle yetersiz beslenen nüfus oranı %8’e yükselmiştir (yaklaşık 6.8 milyon kişi).
2.2 Gıda Yardımı ve Sosyal Koruma Programları
Gıdaya erişim sorununun derinleşmesi üzerine çeşitli uluslararası ve ulusal aktörler sosyal yardım programlarını artırmıştır:
- Dünya Gıda Programı (WFP), 2023 yılında Türkiye’de 1.6 milyon kişiye acil gıda yardımı ve 600.000 kişiye doğrudan nakit destek sağlamıştır (WFP, 2024).
- Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, “Sosyal Ekonomik Destek (SED)” programı kapsamında 2024 yılında 3.2 milyon haneye gıda paketi yardımı ve çocuklu hanelere yönelik özel beslenme yardımı gerçekleştirmiştir.
- Kızılay, 2024-2025 kış döneminde 180.000 haneye kuru gıda ve hijyen paketi ulaştırmıştır (Kızılay, 2025).
2.3 Kırılgan Grupların Gıdaya Erişimi
Kırılgan gruplar (mülteciler, mevsimlik işçiler, yaşlılar ve kadınlar), hem ekonomik hem de mekânsal nedenlerle gıda krizinden orantısız şekilde etkilenmiştir. Örneğin, Türkiye’de yaklaşık 3.2 milyon Suriyeli sığınmacının yaşadığı illerde (Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa), gıda güvenliği düzeyi ulusal ortalamanın %35 altında kalmaktadır (UNHCR, 2024).
2.4 Dijital Erişim ve Gıda Platformları
Son yıllarda yaygınlaşan dijital gıda dağıtım platformları (halk sebze mobil uygulamaları, yerel kooperatif market sistemleri) özellikle büyükşehirlerde fiyat istikrarı sağlamakta sınırlı etki yaratmıştır. Ancak kırsal kesimlerde erişim zayıf kalmış, bu durum mekânsal eşitsizlikleri daha da artırmıştır (TÜBA, 2023).
3.BÖLGESEL ETKİLER
Türkiye’de iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanan kuraklık, tarımsal üretimde bölgesel eşitsizlikleri daha da derinleştirmektedir. Özellikle Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Trakya bölgeleri, hem iklimsel hem de yapısal kırılganlıklar açısından kuraklık ve su stresiyle başa çıkmakta güçlük yaşamaktadır.
3.1 Güneydoğu ve İç Anadolu
2024–2025 yıllarında Güneydoğu ve İç Anadolu bölgeleri, Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün kuraklık haritalarına göre “şiddetli kuraklık (D3)” sınıfına girmiştir (MGM, 2025).
- Yağışlarda Azalma: Bölge genelinde yağışlar, uzun yıllar ortalamasına göre %48–55 arasında azalmıştır.
- Tarımsal Üretim: Buğday, arpa ve mercimek gibi temel ürünlerde %20 ila %35 arasında üretim kaybı yaşanmıştır.
- Hayvancılık Etkisi: Yem bitkileri üretiminin düşmesiyle birlikte hayvancılık sektörü de ciddi maliyet artışlarıyla karşı karşıya kalmıştır.
Bölge | Yağış Azalışı (%) | Tahıl Verim Kaybı (%) | Hayvansal Üretim Maliyet Artışı (%) |
Güneydoğu | 53 | 31 | 22 |
İç Anadolu | 49 | 27 | 18 |
Kaynak: Tarım ve Orman Bakanlığı (2025), MGM (2025), TÜİK (2024).
3.2 Trakya Bölgesi
Trakya, Türkiye’nin buğday ambarı olarak anılsa da, son yıllarda artan sıcaklıklar ve yağış rejimindeki düzensizlikler nedeniyle ciddi verim kayıplarıyla karşı karşıyadır.
- 2024–2025 Verim Öngörüleri: Trakya’da buğday veriminde %50 ile %76 arasında düşüşler tahmin edilmektedir (Edirne Ziraat Odası, 2025).
- Su Kaynakları: Yer altı su seviyelerinde %28 oranında azalma ölçülmüştür.
- Ekim Alanları: Çiftçilerin bir bölümü alternatif ürünlere yönelmiş, ekim alanlarında %12 daralma olmuştur.
İl | Buğday Verim Düşüşü (%) | Yeraltı Suyu Azalması (%) | Ekim Alanı Değişimi (%) |
Edirne | 72 | 30 | -15 |
Kırklareli | 65 | 26 | -10 |
Tekirdağ | 58 | 28 | -12 |
Bilimsel Kaynaklar (APA)
Trakya Bölgesi’nde 2024–2025 tarım sezonunda gözlemlenen buğday verim düşüşleri, yeraltı suyu azalmaları ve ekim alanlarındaki daralmalar, bölgenin iklim değişikliği karşısında ne denli kırılgan bir yapıya sahip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Edirne’de %72 gibi son derece yüksek bir buğday verim kaybı dikkat çekerken, bu oran Kırklareli’de %65, Tekirdağ’da ise %58 olarak gerçekleşmiştir. Bu düşüşlerin yalnızca meteorolojik kuraklıkla değil, aynı zamanda yapısal su yetersizliği ve toprak nemi dengesizliği ile ilişkili olduğu değerlendirilmektedir. Nitekim aynı illerde yeraltı su seviyelerinde de %26–30 arasında düşüş kaydedilmiştir. Yeraltı sularındaki bu dramatik azalma, sulama kapasitesinin sınırlandığını ve üreticilerin ürün verimliliği açısından giderek daha zor koşullarda faaliyet gösterdiğini göstermektedir. Ayrıca ekim alanlarında da ciddi daralmalar gözlemlenmiştir: Edirne’de %15, Tekirdağ’da %12 ve Kırklareli’de %10 oranında azalma yaşanmıştır. Bu daralmalar, çiftçilerin üretim risklerini yönetemediği durumlarda tarlaları boş bırakma veya daha az su tüketen ürünlere yönelme eğiliminde olduklarını göstermektedir.
Bu tablo, yalnızca tarımsal üretimin düşmesini değil; aynı zamanda bölgesel gıda arz güvenliğinin tehdit altına girdiğini de ortaya koymaktadır. Türkiye’nin toplam buğday üretiminde önemli bir paya sahip olan Trakya bölgesi, bu olumsuz eğilimin devam etmesi halinde hem fiyat istikrarını zorlayacak hem de ithalat bağımlılığını artıracaktır. Ayrıca, su kaynaklarının bu hızla tükenmesi, sürdürülebilir tarımın altını oyarken, ekolojik sistemlerin devamlılığı açısından da ciddi riskler taşımaktadır. Bu veriler doğrultusunda, bölgede hem su yönetimine ilişkin yapısal reformların hızlandırılması hem de iklim uyumlu tarım politikalarının desteklenmesi gerekmektedir. Kuraklığa dayanıklı tohum çeşitlerinin yaygınlaştırılması, basınçlı sulama teknolojilerinin çiftçilere erişilebilir hale getirilmesi ve bölgeye özgü erken uyarı sistemlerinin kurulması, hem gıda arz güvenliği hem de kırsal ekonomik istikrar açısından kritik önemdedir. Tarım ve su politikalarının bölgesel ölçekte farklılaştırılmış, veri temelli ve kırılganlık analizine dayalı olarak yeniden ele alınması zaruridir. Aksi takdirde Trakya özelinde gözlenen bu kriz, Türkiye genelinde bir gıda güvenliği sorununun habercisi olabilir.
4. POLİTİKA ÖNERİLERİ
- Sürdürülebilir Su Yönetimi: Modern sulama tekniklerinin yaygınlaştırılması ve su tasarrufu sağlayan uygulamaların teşvik edilmesi.
- Kuraklığa Dayanıklı Tohumlar: Kuraklığa dayanıklı tohum çeşitlerinin geliştirilmesi ve çiftçilere sunulması.
- Erken Uyarı Sistemleri: Kuraklık ve diğer iklim olayları için erken uyarı sistemlerinin kurulması ve çiftçilerin bilgilendirilmesi.
- Gıda Yardım Programları: Düşük gelirli ve kırılgan gruplar için gıda yardım programlarının genişletilmesi.
- Eğitim ve Farkındalık: Çiftçilere iklim değişikliği ve kuraklıkla mücadele konusunda eğitimler verilmesi.
Türkiye’de 2024 ve 2025 yıllarında yaşanan kuraklık dalgaları, iklim değişikliğinin artık yalnızca gelecek nesilleri tehdit eden bir mesele değil, doğrudan bugünün tarımsal üretimi, su kaynakları ve gıdaya erişim koşulları üzerinde etkili olan bir gerçeklik olduğunu göstermiştir. Bu bağlamda geliştirilen politika önerileri, sadece kısa vadeli bir müdahale seti olarak değil, aynı zamanda Türkiye’nin tarım-gıda sistemini iklim değişikliğine karşı dirençli hale getirecek yapısal dönüşüm adımları olarak değerlendirilmelidir.
Her şeyden önce sürdürülebilir su yönetimi, iklim krizine karşı geliştirilecek stratejilerin merkezinde yer almalıdır. TÜİK (2023) verilerine göre, Türkiye’de sulamada kullanılan su miktarı toplam su tüketiminin %74’ünü oluşturmaktadır. Ancak halen birçok bölgede vahşi sulama teknikleri kullanılmakta, su kayıpları %60’lara kadar ulaşabilmektedir. Bu nedenle damla ve yağmurlama gibi modern sulama sistemlerinin teşvik edilmesi, yalnızca su tasarrufu değil, aynı zamanda verim artışı da sağlayacaktır. Bu yöndeki uygulamalar, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2024 Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ile uyumludur (Tarım ve Orman Bakanlığı, 2024).
İkinci olarak, kuraklığa dayanıklı tohum çeşitlerinin yaygınlaştırılması kritik bir adımdır. TAGEM ve TİGEM bünyesinde geliştirilen yerli ve milli tohum çalışmalarının sahaya hızlıca entegre edilmesi, verim düşüklüğünün önüne geçilmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Örneğin, 2022 yılında geliştirilen “Karagöz Sertifikalı Buğday Tohumu”, kurak koşullarda %28 daha yüksek verim sağlamıştır (TAGEM, 2023).
Üçüncü olarak, erken uyarı sistemlerinin kurulması, çiftçilerin iklim risklerine karşı önceden bilgi sahibi olmasını mümkün kılacak, bu da ekim-dikim kararlarını daha bilinçli hale getirecektir. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün (MGM) uyarı haritalarının yerelleştirilerek mobil uygulamalar ve SMS servisleri yoluyla üreticilere iletilmesi, bu süreci daha etkili kılacaktır. Ulusal düzeyde bir “Kuraklık ve Tarımsal Risk Bilgi Sistemi” oluşturulması önerilmektedir.
Dördüncü olarak, gıda yardım programlarının özellikle kırılgan gruplar üzerinde yaygınlaştırılması elzemdir. Dünya Gıda Programı (WFP) verilerine göre, 2023 yılında Türkiye’de 1,6 milyon kişiye gıda yardımı yapılmış, ancak bu yardımın büyük bölümü geçici barınma alanlarında yaşayan gruplarla sınırlı kalmıştır. 2025 yılı itibarıyla kırsal alanda yaşayan yoksul hanelerin %39’u ciddi gıda güvensizliği yaşamaktadır (WFP, 2025). Bu durum, ulusal sosyal koruma politikalarının gıda güvenliği odaklı bir biçimde yeniden yapılandırılmasını gerekli kılmaktadır.
Son olarak, iklim eğitimi ve farkındalık programları, çiftçilerin yalnızca üretim teknikleri açısından değil; aynı zamanda iklim kaynaklı riskleri okuyabilme ve önlem alabilme kapasiteleri açısından da güçlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Tarım danışmanlığı sistemine iklim değişikliği modüllerinin entegre edilmesi, özellikle düşük eğitim seviyesine sahip üreticiler açısından bilginin erişilebilirliğini artıracaktır. FAO (2024), bu tip programların tarımsal verimlilikte %10’a kadar artış sağladığını rapor etmiştir.
Tüm bu öneriler, yalnızca teknik çözümler olarak değil; aynı zamanda iklim adaleti, kırılgan grupların korunması ve gıda güvencesi perspektifleriyle bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Türkiye’nin iklim dirençli tarımsal kalkınma modeline geçişinde, bu bütüncül yaklaşım kritik bir öneme sahiptir.
3. SONUÇ
İklim değişikliği ve kuraklık, Türkiye’nin tarımsal üretimini ve gıda güvenliğini tehdit etmektedir. Bu durumla başa çıkmak için entegre ve sürdürülebilir politikaların hayata geçirilmesi gerekmektedir. SÜRKAD olarak, bu alandaki çalışmaları desteklemeye ve politika yapıcılara rehberlik etmeye devam edeceğiz.
4. KAYNAKÇA
- Miller Magazine. (2024). Turkey’s wheat production forecast falls to 18.6 Mt amid worst drought in 65 years.com+2millermagazine.com+2magazinebbm.com+2
- Daily Sabah. (2024). From agricultural frost to drought: Türkiye’s growing crisis.com
- (2024). Climate change drying up Turkish agricultural production.agbi.com+1sciencedirect.com+1
- World Food Programme. (2023). Türkiye.
- Frontiers in Climate. (2024). Strengthening Türkiye’s drought management: insights from international practices.org
- (2023). The impact of drought on food security: global trends and regional outlook. Food and Agriculture Organization of the United Nations.
- (2023). Sixth Assessment Report: Impacts, Adaptation and Vulnerability. Intergovernmental Panel on Climate Change.
- C. Meteoroloji Genel Müdürlüğü. (2025). 2024 Yılı Türkiye Kuraklık Değerlendirme Raporu.
- TÜİK. (2024). Tarım Ürünleri Üretim İstatistikleri. Türkiye İstatistik Kurumu.
- TÜİK. (2025). Tüketici Fiyat Endeksi Raporu – Gıda Alt Kalemi. Türkiye İstatistik Kurumu.
- Economist Intelligence Unit. (2024). Global Food Security Index 2024.